Rapunzel: Kuledeki Prensesin Hikayesi
![]() |
| Uzun Saçlı Rapunzel |
Bir varmış bir yokmuş…
Uzak diyarlarda, masmavi gökyüzünün altında, çiçek kokulu bir kasaba ile onu çevreleyen derin bir orman varmış. Ormanın kıyısında, küçük bir evde yaşayan iyi yürekli bir çift yaşarmış. Bahar geldiğinde pencerelerinden kuş sesleri dolan, kışınsa sobanın üstünde kaynayan çaydanlığın buharıyla ısınan bu evde, en büyük dilekleri bir çocuk sahibi olmakmış.
Evlerinin arkasında, yüksek bir duvarla çevrili, gizemli bir bahçe varmış. Bu bahçenin sahibi, ormanın derinliklerinde yaşayan Ormanın Bilgesi diye tanınan bir kadınmış. Bitkilerle konuşur, rüzgârın dilini bilir, yaralı kuşları tedavi edermiş. Bahçesinde türlü türlü otlar, şifalı çiçekler, parlak yapraklı marullar ve adını az kişinin bildiği bir yeşillik yetiştirirmiş: rapunzel otu.
Günlerden bir gün, çiftin kalbi, yeni bir hayatın kıpırtısıyla sevinmiş. Kadın, bahçedeki rapunzel otunu görünce canı öylesine çekmiş ki, onu düşünmeden edememiş. Eşine, “Bir yaprak alsan da tadına baksam,” demiş çekinerek. Adam da gece olunca, sadece birkaç yaprak koparıp geri getirmiş. Fakat ertesi gün kadın kendini daha iyi hissetmiş, rapunzelin tadı da aklından çıkmamış. Adam, “Biraz daha alayım da karım güçlensin,” diye düşünürken duvarda beliren gölgeyle irkilmiş: Ormanın Bilgesi sessizce yaklaşmış.
“Bahçeme izinsiz giren kim?” demiş ama sesi öfkeli değil, meraklıymış.
Adam, “Eşim çok zayıftı, rapunzel otunu görünce canı çekti. Kötülük etmek istemedim,” diye anlatmış. Bilge kadın, çiftin masumiyeti karşısında yumuşamış: “İnsanlar bazen istemeden hata yapar,” demiş. “Rapunzel otu güç verir. Eşin iyileşsin. Ama bir söz isteyeceğim; doğacak çocuğunu bahçedeki rüzgârlar ve kuşlar gibi özgür büyütmeme izin verin. Onu korkudan değil sevgiden koruyacağım.”
Çift, şaşkın ama güvenerek kabul etmiş. Aradan aylar geçmiş, dünyaya altın gibi parlayan saçları olan bir kız gelmiş. Adını da rapunzel otunun hatırına Rapunzel koymuşlar. Ormanın Bilgesi, çocuğu sevgiyle kollarına almış, “Büyürken kalbinin sesi saçlarından da uzun olsun,” demiş. Çocuk büyüdükçe saçları güneş ışığı gibi uzar, gülüşü toprağa neşe, yapraklara çiy damlası gibi ferahlık getirirmiş.
Rapunzel on iki yaşına yaklaşınca, Bilge kadın onu ormanın derinliklerindeki zarif, yüksek bir kuleye götürmüş. Kule, etrafı vahşi hayvanlarla dolu tehlikeli yolların üstünde değil; çiçekli düzlüklerin, kelebekli patikaların yanı başındaymış. Kapısı yokmuş, ama tepede yuvarlak bir penceresi varmış. “Burası öğrenme yuvan,” demiş Bilge. “Burada şarkı söylemeyi, yıldızların yerini, bitkilerin dilini öğreneceksin. Ben her gün geleceğim.” Rapunzel, kulenin yalnız görünüşüne rağmen kendini hiç yalnız hissetmemiş; çünkü penceresinin önünden göçmen kuşlar geçer, sabahların serinliğinde kelebekler kanat çırpar, akşam olunca ay, saçlarına süt gibi ışık dökermiş.
Zamanla Rapunzel’in sesi, ormanın şarkısına karışır olmuş. Pencereden her gün nazikçe söylediği ezgiler, rüzgârla kasabaya kadar ulaşır, kulak veren herkesin yüreğine sıcaklık bırakırmış. Ne zaman Ormanın Bilgesi gelse, “Rapunzel, Rapunzel, uzun saçlarını sarkıt!” dermiş. Rapunzel de ipek gibi yumuşak saçlarını pencereden aşağı indirir, Bilge kadın zarifçe tırmanır, birlikte çay içer, kitap okur, doğayı konuşurlarmış.
Bir ilkbahar sabahı, ormanda dolaşan genç bir yolcu—kimi ona prens der, kimi gezgin—yolunu Rapunzel’in şarkısı kesmiş. Sesi izleyerek çiçekli düzlükleri geçmiş, kuşların izini sürmüş ve kuleyi bulmuş. Kapı göremeyince şaşırmış; tam geri dönecekken, ağaçların arasında bir figür belirip nazikçe: “Rapunzel, Rapunzel, uzun saçlarını sarkıt!” diye seslenmiş. Bir an sonra altın saçlar rüzgârda dalga dalga olmuş; figür saçlara tutunup yukarı çıkmış. Genç yolcu, bunun bir sihir değil, yılların güveni olduğunu anlamış.
Ertesi gün gün batımında, Rapunzel yine şarkı söylerken genç yolcu, aynı kelimeleri sakince tekrar etmiş: “Rapunzel, Rapunzel, uzun saçlarını sarkıt.” Saçlar süzülmüş, genç yukarı varınca şaşkınlıkla gülümsemiş: “Sana zarar vermeye gelmedim,” demiş. “Sadece sesinin peşinden geldim. Şarkın yola ışık oldu.”
Rapunzel önce ürkek, sonra meraklı bakmış. “Orman nasıldır? Kasaba kalabalık mı? İnsanlar neler konuşur?” diye sormuş. Genç yolcu, “Orman yumuşak bir battaniye gibi; kasaba ise pazar yerinde renk renk bir halı gibi,” demiş. “İstersen sana dünyayı anlatırım; sen de bana yıldızların adını öğretirsin.”
Günler geçmiş. Genç her gelişinde Rapunzel’e kitaplar, küçük bir fülüt, beyaz tüylerden yapılmış bir ayraç getirmiş. Rapunzel ona rüzgârın yönünü koklayarak tahmin etmeyi, bulutların dilini okumayı öğretmiş. Birlikte hayaller kurmuşlar: “Bir gün,” demiş genç, “yollarda birlikte yürür, her sabah yeni bir çiçeği keşfederiz.” Rapunzel, “Bir gün,” demiş, “kulemi de yanıma alırım; yani öğrendiklerimi. Çünkü nereye gidersem gideyim, kalbimde bu pencere kadar geniş bir gökyüzü olsun isterim.”
Fakat bir akşam Ormanın Bilgesi gelmiş ve Rapunzel’in gözlerindeki ışığın başka bir ışıltıyla çoğaldığını görmüş. “Kalbin,” demiş Bilge, “yeni bir şarkı söylüyor.” Rapunzel başını eğmiş: “Evet. Dünyayı merak ediyorum. Korkmuyorum ama hazır mıyım, bilmiyorum.” Bilge, uzun uzun susmuş. “Özgürlük, hazır olmayı beklemez; özgürlük, sorumlulukla büyür,” demiş sonunda. “Yine de güven kapısı önemlidir. Her yol arkadaşı güveni hak eder mi?”
Genç yolcu, Bilge kadının varlığını öğrenince kuleye gün batımında değil, gündüz gelmiş. “Sizi kandırmak istemem,” demiş. “Ben yoksul bir gezginim. Ünvanım yok; ama kalbim tertemiz. Rapunzel’i, gökyüzünü sevdiğim gibi seviyorum: Üzerine toz kondurmadan.”
Bilge kadın, gencin sözlerini dinlemiş, onun gözlerinde acele değil, sabır görmüş. “Sabır,” demiş, “gerçek yol arkadaşının anahtarıdır.” Sonra Rapunzel’e dönmüş: “Saçlarını kesmek ister misin?” Rapunzel şaşırmış. “Neden?” “Çünkü saçların şimdi bir merdiven; ama yarın kanat olabilir. Merdivenken başkaları tırmanır; kanat olunca sen uçarsın.” Rapunzel, gülümseyerek, “Uçmayı öğreneyim,” demiş.
Ertesi gün, Rapunzel’in altın saçlarından bir tutam nazikçe kesilmiş. Saç kesilirken ne hüzün ne öfke varmış; yalnızca büyümeye dair tatlı bir ürperti. Bilge kadın, kesilen tutamı ipek bir kurdeleyle sarıp Rapunzel’e vermiş: “Bu bir hatıra değil, bir söz: Kendi yolunda güçlü ol.” Rapunzel’in saçları hâlâ uzunmuş; ama artık hiç kimseye merdiven olacak kadar değilmiş. Kulenin etrafına sarmaşık tohumları ekilmiş; Rapunzel onlara su verip şarkılar söylemiş. Sarmaşıklar gün be gün güçlenmiş, pencereden kıvrıla kıvrıla aşağıya inmiş. Rapunzel artık kendi inip çıkabiliyormuş—yavaş, dikkatli ve gururla.
Genç yolcu ve Rapunzel, önce kulenin yakınındaki çiçekli düzlüklerde buluşmuşlar. Rapunzel, ormanın seslerini dinlermiş: “Bak,” dermiş, “saka kuşu sabahı müjdeliyor. Şu serçe ise yoldaki kırıntıları hatırlatıyor bize: Paylaşmayı.” Genç, kasabadan haberler getirirmiş: “Bugün pazara taze ekmek gelmiş. Yaşlı fırıncı, ‘Bir somunu ikiye bölersen iki evde de mis gibi kokar,’ dedi.” Her buluşmaları, bir ders, bir gülüş ve bir şarkıyla bitermiş.
Zamanla sarmaşıklar, kulenin duvarlarını tamamen kuşatmış. Bir gün Bilge kadın, Rapunzel’e küçük deri bir çanta vermiş. İçinde bir pusula, bir kurutulmuş lavanta dalı ve bir not varmış: “Pusula yönü, lavanta kalbi, not ise aklı hatırlatır: Doğrulukla yürü.” Sonra yumuşak bir sesle, “Artık kulene isteyince dönebilirsin,” demiş. “Ama hayatın kapısı, kulenin kapısından geniştir.”
Rapunzel ve genç yolcu, önce kasabaya inmiş. Pazarın içinden geçerken insanlar Rapunzel’in şarkısına kulak vermiş; çocuklar peşlerine takılmış, “Bir şarkı daha!” diye tempo tutmuş. Rapunzel, çocuklara doğanın oyunlarını öğretmiş: Yaprakları avuç içine alıp ses çıkarma, taşlardan küçük kule yapma, su birikintisinde halkalar sayma… “Dünya,” demiş, “oyunla anlaşılır; oyun, sevginin kardeşidir.”
Yolculukları sırasında, bazen yağmur yağmış, bazen rüzgâr ters esmiş. Bir gece yorgun düşmüşler; genç, “Keşke kanatlarım olsaydı,” demiş. Rapunzel, saçlarından bir tel çıkarıp küçük bir düğüm yapmış, “Kanat budur,” demiş; “düştüğünde seni kaldıracak bir hatırlatma.” Sonra birlikte çıtırdayan ateşe bakmışlar; Rapunzel yıldızları tek tek saymış, genç de her yıldıza bir dilek atamış: “Sabır, nezaket, cesaret, minnettarlık…”
Bir sabah, ormanın derinliğinden tanıdık bir siluet çıkagelmiş: Ormanın Bilgesi. “Size rehberlik etmek için değil, uzaktan izlemek için geldim,” demiş. “Gördüğüm şu: Rapunzel, sen artık bir kule değil, bir köprü oldun. Kendinle dünya arasında bir köprü.” Genç yolcu, minnetle eğilmiş: “Bunu siz öğrettiniz.” Bilge gülümsemiş: “Hayır, bunu Rapunzel’in kalbi öğretti. Ben sadece şarkının ilk notasını verdim.”
Yolun sonunda geniş bir bozkıra varmışlar. Ufukta bir göl parlıyormuş; gölün yüzünde gökyüzü yürüyormuş sanki. Rapunzel, göle yaklaşmış ve suya saçlarını dokundurmuş. Su, altın tellerin gölgesinde kıpırdamış; küçük balıklar, “Hoş geldin,” der gibi halka halka yüzmüş. Rapunzel gözlerini kapayıp derin bir nefes almış: “Artık hazırım,” demiş. “Kendi yolumu, kendi adımlarımla yürümeye.”
Genç yolcu, “Ben de,” demiş. “Yanında yürüsem güzel; ama bazen geride, bazen ileride yürüsem de olur. Yeter ki aynı gökyüzüne bakalım.” Rapunzel gülmüş: “Aynı gökyüzü, aynı şarkı.”
O günden sonra Rapunzel, kulenin penceresinden değil, dünyanın pencerelerinden şarkı söylemiş. Kasabada çocuklara hikâyeler anlatmış, ormanda yaralı bir kuşu iyileştirmiş, göl kıyısında yaşlı bir kadının sepetini taşımış. Saçları hâlâ uzundu; ama en uzun olan, kalbinin iyilikle uzayan yoluymuş.
Ormanın Bilgesi bazen sessizce onları izler, “Korkudan değil, sevgiden korumak,” diye mırıldanırmış. “Gerçek koruma, birini kapatmak değil; ona anahtar olmayı bilmektir.”
Ve yıllar geçtikçe, kasabada anlatılan masalların en sevilenlerinden biri şu olmuş: “Bir prenses vardı; en yüksek kuleden daha yükseğe, kalbinin cesaretiyle tırmandı.”
Gökten üç elma düşmüş: Biri sabırla bekleyenlere, biri yola çıkmaya cesaret edenlere, biri de sevgiyi kanada çevirenlere…
Sonuç / Gönderme – Masalın Mesajı 🌟
- Özgürlük sorumluluk ister: Cesaret, “hazırım” demekten çok “öğrenmeye açığım” diyebilmektir.
- Güven zamanla büyür: Gerçek dostluk, aceleyle değil, sabırla ve saygıyla kurulur.
- Kuleler okul olabilir: Bizi sınırlayan yerler bile, doğru bakınca bize bilgi ve güç kazandırır.
- Kendi kanadın ol: Bir başkasının merdiveni olmak zorunda değilsin; önce kendi kanadını bul.
Aileler için minik sohbet soruları:
- Rapunzel sence neden saçlarından bir tutamı hatıra yaptı?
- Ormanın Bilgesi, neden “merdiven” yerine “kanat”tan söz etti?
- Siz günlük hayatta sabır, nezaket ve cesaretinizi nerede kullanıyorsunuz?
👉 Diğer çocuk masallarımızı da keşfedin: 🎭 Masal Perdesi | Sesli Masallar ve Hikâyeler
Daha Fazla Masal İçin Takipte Kalın!
Eğitici ve eğlenceli çocuk masalları için blogumuzu takip edin. Her hafta yepyeni hikâyelerle buradayız! 🐞📚

Yorum Gönder